26 Nisan 2010 Pazartesi

EHUD BARAK'IN ZİYARETİNİN SEBEBİ "SU" MU, "İHALELER" Mİ?


Eylül 2000
İsrail Başbakanı Ehud Barak'ın 28 Ağustos'ta Türkiye'yi ansızın ziyaret etmesi birçok soruyu da beraberinde getirdi. Bu ani ziyaretin sebebi ile ilgili gazetelerde türlü tartışmalar yapıldı ve herkes bu ziyareti farklı nedenlere yordu. Peki bu ziyaretin gerçek nedeni neydi? Acaba bu ziyaretin İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Eminzade'nin ziyareti ile bir ilgisi var mıydı? Eminzade ziyaretinde Ankara ile Tahran arasındaki güvenlik işbirliğinin geliştirilmesine hiç bir şeyin engel olamayacağını söylemişti. Ayrıca Türkiye'nin İran'dan 3 milyar metreküplük doğalgaz alması ve iki ülke arasındaki ticaret hacminin 2001 itibariyle 1.5 milyar dolara çıkmasının da İsrail'de büyük rahatsızlık yarattığı söyleniyordu. Acaba bu yakınlaşma Barak'ın ziyaretinde bir rol oynamış olabilir miydi? Son zamanlarda askeri ihalelerde İsrail açısından yaşanan olumsuz gelişmeler ya da GAP ile ilgili bilinmeyen projeler Barak'ın bu ziyaretinin nedeni olabilir miydi? Yoksa başbakanlık koltuğuna oturduğu 15 aydan bu yana aynı zamanda savunma bakanlığını da yürüten Barak, kaybedilen ihalelerin hesabını mı sormaya gelmişti? Belki de sebep, bu maddelerin hepsini içinde barındırıyordu. Ama bu yazıda öncelikli olarak inceleyeceğimiz konu, ziyaret nedenleri arasında sayılan "su konusu", yani başka bir ifadeyle İsrail'in GAP'a olan özel ilgisi İsrail'in "Gayri Meşru" Su Politikası
Su ihtiyacı İsrail'in dış politikası üzerinde çok büyük bir etkiye sahip, çünkü Yahudi Devleti, çok ciddi bir su krizi ile karşı karşıya. Zaten kurak bir coğrafya olan Filistin, İsrail'in Diaspora'dan getirdiği dört milyon Yahudi'nin su ihtiyacını karşılamak için son derece yetersiz bir bölge. İşgal altındaki topraklarda yaşayan 2 milyon Arap da ?İsrail her ne kadar onlara kendi Yahudi yurttaşlarına verdiğinin beşte biri kadar su verse de- ciddi bir su ihtiyacı oluşturmakta.
Dahası, bilindiği gibi Siyonist rüya tüm Diaspora Yahudilerini İsrail'e getirmeyi öngörmektedir ki, bu hedefe doğru atılan her adım İsrail'in su krizini daha da derinleştirmektedir. Dolayısıyla İsrail, hele bir de ülkeye yeni gelecek Yahudi göçmenler düşünülürse, mutlaka ve mutlaka yeni su kaynakları bulmak zorundadır. Hayfa Üniversitesi'nden Arnold Soffa'ya göre, İsrail, su açısından ciddi bir felaketin eşiğine gelmiş durumda. Suda, 2000 yılında %30'luk bir azalma bekleniyor. Kıyılar sığ ve topraklar gittikçe tuzlanıyor. İsrail'in su ihtiyacının önemli bir bölümünü sağlayan Kinneret Gölü'ndeki su seviyesi kritik bir düzeye erişmiş halde. %60'ı çöl olan ve su kaynakları sınırlı olan İsrail, susuzluk içinde kıvranıyor. Devlet yetkilileri ise bu konuda sürekli açıklamalar yapıyor ve halkı suyu tasarruflu kullanmaya davet ediyor.
İsrail bu su krizini aşabilmek için şimdiye kadar çoğu uluslararası hukuka göre illegal olan çeşitli projeler geliştirdi. Sürekli artan nüfusuna su sağlamak için; Ürdün (Şeria) ırmağı, Celile Denizi ve Yarmuk ırmağından boru hatları ağıyla Tel-Aviv'e su pompalıyor. İşgal altındaki Batı Şeria'nın hemen altında yer alan ve yağmur sularıyla beslenen su katmanları da İsrail'in elinde. Bu arada, Arap kuyularının kullanımını da kapsayan bazı düzenlemeler, Batı Şeria'daki Filistinlilere giden su akışını kısıtlıyor ve su Yahudiler'e aktarılıyor. İşgal altındaki Golan Tepeleri'nin suyu da hukuksuz bir şekilde İsrail'e akıyor. Tüm bunlara rağmen Yahudi Devleti'nin su ihtiyacı bitmiyor.
Ama tüm bu "su gasp"larına rağmen, su kaynakları giderek azalırken, İsrail'in nüfusu artıyor. Bu gidiş, "Vaadedilmiş Topraklar"ın birkaç on yıl içinde "Vaadedilmiş Çöller"e dönüşebileceğini gösteriyor. İsrail topraklarının yarısından fazlası zaten çöl, giderek yaklaşan kuraklık kalan yarıyı da tehdit ediyor. Yahudi Devleti'nin siyasi bekasını sağlamak için çok kapsamlı bir strateji yürüttüğünü biliyoruz. Peki İsrail su ihtiyacını karşılamak için neler planlıyor?
İsrail'in Gözü GAP'ta
İsrail'in su sorununu çözmek için yaptığı plan ilk başta meşru ve rasyonel tedbirleri içeriyor: İsrail suyu daha da tutumlu kullanmak, arıtma yöntemlerini geliştirmek için çalışıyor. Teknolojiyi kullanarak farklı yöntemlerle su elde etmenin, tarımı daha az su ile yapabilmenin yöntemlerini arıyor. Bunun yanında, ulaşabildiği kaynaklardan su satın almayı düşünüyor, örneğin Türkiye'nin Manavgat suyuna talip oluyor. Ancak tüm bu meşru yollar İsrail için kesinlikle yeterli değil. Bu nedenle İsrail, gasp ettiği Filistin, Ürdün, Suriye ve Lübnan toprakları üzerindeki denetimini korumaya kararlı. Ancak bunlar bile uzun vadede yeterli görünmüyor. Bu yüzden İsrail, yeni su gasplarının planlarını yapıyor. Bu gayrımeşru çözüm -yani su gaspının sürdürülmesi ve yeni gasp planları- ise, ister istemez Ortadoğu'nun siyasi atmosferini etkiliyor. İsrail'in sularını çaldığı ülke ve halklar da su krizi içinde oldukları için, her an için bir savaş gündemde tutuluyor.
İsrail'in su planlarından biri ise bizi oldukça yakından ilgilendiriyor. İsrail Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)'a olan ilgisini artık açıkça ifade ediyor. Bilindiği gibi İsrail'in bu yöndeki beklentileri ve çalışmaları yıllardır devam ediyor. Yazının başında da ifade ettiğimiz gibi İsrail ve işgal altındaki topraklarda kişi başına düşen su miktarı gittikçe azalıyor. Libya ve Suudi Arabistan kendi yeraltı kaynaklarını kullanırken, Suriye ve Irak gelecek için endişeli.
İsrail'in su politikasının bir bölümünü Nil nehri oluşturuyor. Ortaya çıkan sonuç ise, Yahudi Devleti'nin "Vaadedilmiş Topraklar"ın güneybatı sınırını oluşturan Nil nehri üzerinde hak iddiasında bulunduğunu, bu nehrin sularına ya Mısır üzerinde baskı uygulayarak ya da Mısır topraklarını işgal ederek ulaşmak istediğini göstermektedir.
Ancak Nil, belirttiğimiz üzere "Vaadedilmiş Topraklar"ın yalnızca güneybatı sınırını oluşturmaktadır. Bu haritanın kuzeydoğu sınırı, Türkiye'yi çok yakından ilgilendiren Fırat nehri tarafından çizilir. İsrail'in Fırat'a olan ilgisine baktığımızda ise, Nil'dekine benzer bir durumla karşılaşmak mümkündür.
İsrail'in Nil'in musluğunu kontrol etmek için Etiyopya ile bir tür ittifak kurduğu ve Etiyopya'nın baraj inşa projelerine destek olduğu biliniyor. Benzer bir strateji, İsrail'in, Fırat'ın musluğunu elinde bulunduran Türkiye'ye yakınlaşmasında ve özellikle de Türkiye'nin Fırat üzerindeki denetimini artıracak olan GAP projesine gösterdiği ilgide ortaya çıkmaktadır.
İsrail GAPİle Uzun Süredir İlgileniyor
Bu projenin bölge ülkelerinin baskıları nedeniyle Dünya Bankası tarafından finanse edilmeyişi, İsrail'in çeşitli finansman ve teknoloji aktarımı teklifleri ile Türkiye'nin önüne çıkmasını sağladı. İsrail GAP'a ilgisini bölgede arazi alımlarıyla göstermiş, tarımsal işbirliği adı altında birçok İsrailli uzman bölgeyi ziyaret etmişti. Arazi alımları ise hala son hızla devam ediyor ve İsrail'in bu bölgeye yönelik uzun vaadeli planları adım adım ilerliyor. Tarımsal işbirliğinin üzerinde ısrarla duran İsrailli uzmanlar, 90'lı yılların başında Türk Tarım Bakanlığı'nda bir "İsrail masası" olması talebinde bile bulunmuşlardı.
İsrailliler GAP'la ilgili bütün gelişmelere açık olduklarını 1993 yılında Gaziantep Ticaret Odası'nı ziyaretlerinde de belirtmişlerdi. 20 kişilik İsrailli grup GAP'la ilgili bu ziyaretlerinden çok olumlu sonuçlar aldıklarını da söylemişlerdi. İsrail daha sonra kendi Tarım Bakanlığı'nda GAP'ın ön fizibilite çalışmaları için 300 bin dolar tahsis ettiğini bildirdi. Ayrıca Türkiye'deki devlet çiftliklerinin özelleştirmesi çalışmalarında, İsrail Tarım Bakanlığı yine işbirliği önerdi. Milliyet, 13 Haziran 1995 tarihli "GAP'a Uluslararası İlgi Artıyor" başlıklı haberinde İsrail'in GAP'a yaptığı yatırımları konu edinmişti. Bu dönemde İsrailli finans şirketleri GAP'a kredi sağlama yarışına girerken, zirai firmaları bölgede incelemelerde bulunmaya başladılar. Bu dönemden sonra görüşmelerin sayısı hızla arttı. Ağustos 96'da ise İsrail Tarım Bakanlığı GAP bölgesinde arazi alımı için başvuruda bulundu. İsrail'in projeye ortak olabilme çabaları, Türkiye-İsrail ikili görüşmelerinin halen önemli bir gündem maddesini oluşturuyor.
İsrail'in eski Ankara Büyükelçisi David Grant de İsrail'in tarımsal işbirliğine hazır olduğunu belirtiyor, İsrail'in sulama ve deniz suyunu kullanılır hale getirme teknolojisindeki üstünlüğü sayesinde "GAP için ideal bir ortak" olabileceğini söylüyor ve ekliyordu: "GAP gibi bilinçli bir bölgesel planlamayı öngören, yöre halkına refah getirecek bir projeye tam destek veriyoruz."
İsrail'in bir sonraki Büyükelçisi Zvi Elpeleg de GAP hayranlarındandı. "İsrail'in suya ihtiyacı olduğunu, Türkiye'nin ise su açısından şanslı bir ülke olduğunu" belirten Elpeleg "gelişmiş bir sulama sisteminin kurulması ve bunun tarımda kullanılması durumunda GAP bölgesinin California olacağını" da öne sürmüştü. Türkiye ziyareti sırasında GAP projesini yerinde gören Cumhurbaşkanı Ezer Weizmann'ın da projeye İsrail'in katılımını önermişti. Basındaki haberlere göre, "Fırat Nehri üzerine 21 adet baraj yapımını öngören bu entegre tarım-sanayi projesi, Weizmann'ı çok etkilemiş"ti.
Öte yandan, "Mossad hesabına çalışan iş adamı" olarak tanınan Shaul Eisenberg de GAP'a yatırım yapmaya hazırlanıyordu. Eisenberg'in varlığı ile gündeme gelen "Mossad bağlantısı", İsrail'in "tarımsal işbirliği" kavramı ile daha da güçleniyordu. Çünkü "tarımsal işbirliği" görüntüsü, Mossad'ın üçüncü ülkelerle kurduğu bağlantıların kamuflajı olmuştu her zaman. Eski Mossad ajanı Victor Ostrovsky, "Mossad, diğer bütün Afrika ülkelerinde olduğu gibi Güney Afrika'ya da askeri danışmanlar, tarım uzmanları ya da diplomat görüntüsü altında ajanlarını yerleştirdi" diye yazarken buna dikkat çekiyordu.
Bu durumda, İsrail'in Türkiye'ye önerdiği "tarımsal işbirliği" teklifi hakkında da ihtiyatlı olmak gerekiyordu. Bu işbirliği çerçevesinde gönderilecek "tarım uzmanları"nın gerçek misyonları çok daha farklı olabilirdi çünkü. İsrailliller, Latin Amerika'daki terörist grupları ya da uyuşturucu baronlarını desteklerken de "tarımsal işbirliği" yaptıklarını söylemişlerdi. Aynısının Güneydoğu'da da yaşanması muhtemeldi. Nitekim Milli Güvenlik Kurulu'nun Güneydoğu'daki gizli ajan trafiğinin yoğunlaştığına dikkat çekmesi ve Güneydoğu'yu çok sayıda İsrailli "turist"in ziyaret etmesi, ister istemez rahatsızlık yaratıyordu.
Peki GAP'ın nesi İsraillileri bu kadar cezbediyordu? Ekonomik çıkarların dışında, GAP'a gösterilen bu İsrail ve Mossad ilgisinin ne gibi bir stratejik anlamı olabilirdi?
Bu stratejik anlamı görmek, özellikle Nil'deki durum hatırlandığında, zor değildir. İsrail, nasıl Etiyopya'yı Nil sularını kontrol etmek için bir "musluk" olarak gördüyse, Fırat sularını kontrol etmek için de Türkiye'ye ve GAP projesine yanaşmaktadır. Fırat'ın aşağısındaki ülkelerle, yani önce Suriye sonra da Irak'la muhtemel bir çatışmaya girdiğinde, Türkiye'yi kendi safına çekerek bu ülkelere giden suyun musluğunu kısmayı planlamaktadır.
Kısacası İsrail, Türkiye'yi bu kez bir "su kartı" olarak tasarlamaktadır. İsrail'in su konusundaki gerginliği artırıcı yönde izlediği politikalar da bu amaca yöneliktir. Yahudi Devleti, hem su konusunda hem de siyasi konularda bölgedeki en "revizyonist" devlet olarak, Türkiye'nin komşularıyla arasındaki su krizinin mümkün olduğunca büyümesini ve böylece bir "su kartı"nın daima gündemde olmasını istemektedir.
Türkiye'nin "olsun, İsrail Suriye'ye karşı bizim yanımızdaymış demek" gibi bir mantığa kapılması ise -ki bu mantığın müzmin İsrailseverler tarafından pompalanacağına kuşku yoktur- büyük bir yanlış olacaktır. Çünkü unutulmamalıdır ki, İsrail başka diğer pek çok konuda olduğu gibi, su konusunda da ikili oynamaktadır.
Üstte sözünü ettiğimiz senaryo, bu ikili oyunun ilk yüzüdür: Suriye İsrail'le çatışmaya yöneldiğinde Türkiye suyun musluğunu kapatması yönünde zorlanacaktır İsrail tarafından.
Ancak bir de ikinci yüz vardır: Eğer Suriye ile İsrail bir anlaşmaya varırlarsa, bu kez İsrail Türkiye'yi Suriye'ye daha fazla su vermeye zorlayacaktır. Çünkü muhtemel bir Suriye-İsrail barışı, Suriye'nin Golan sularını İsrail'e bırakması, buna karşılık da Türkiye'nin Suriye'ye daha fazla su akıtması formülüne dayanmaktadır. Bu arada Türkiye'nin aşağı ülkelerle suyu "paylaşmasını" öngören "uluslararası sular" tezinin en çok İsrail tarafından desteklendiğini de unutmamak gerekir. Şimon Peres, "Jean Jacques Rousseau gibi, suyun bir insana ya da ülkeye değil, tüm insanlığa ait olduğunu söyleyebiliriz. Ortadoğu'daki su bölgeye ve çevre alanlarına aittir" derken bunu en açık biçimde ifade etmiştir.
Bu tablonun ortaya koyduğu sonuç, İsrail'in Fırat üzerindeki supolitiğinin Türkiye açısından son derece büyük riskleri içinde barındırdığıdır. Türkiye, İsrail'in GAP'a gösterdiği aşırı ilgiyi bu nedenle ihtiyatla karşılamalıdır. Hele bu GAP ilgisinin bir de Güneydoğu sorunuyla çok büyük ilişkiler içermesi, İsrail'in muhtemel bir Kürt Devleti'nin yegane stratejik destekçisi olduğu düşünüldüğünde, ciddi alarm sinyalleri içermektedir. (Ayrıntılı bilgi için Bkz. İsrail'in Kürt Kartı, Harun Yahya, Vural Yayıncılık)
Barak Gerçekten "GAP'ı Kaptı" mı?
Yukarıda da ayrıntılı olarak incelediğimiz gibi İsrail'in GAP'a olan ilgisi çok eski tarihlerden beri gelmektedir ve projenin son yıllarda hız kazanması bu ilgiyi daha da artırmıştır. Bu nedenle son yıllarda gerek Türkiye'de yaşayan musevi işadamlarının gerekse İsrailli işadamlarının bölgeye çok yoğun bir ilgisi gözlemlenmektedir. Güneydoğu'daki yatırımlarda yoğun bir "İsrail izi" göze çarpmaktadır. Güneydoğu bölgesinde arsa satışları çok büyük bir hız kazanmış, musevi işadamlarının projeleri adeta yeni bir şehir kurma hedeflerini içerir olmuştur. Son zamanlarda bu yönde çok fazla haberler gazetelere yansımış, siyasi gözlemciler gerek bölge ülkelerinin gerekse dünya siyasi çevrelerinin dikkatinin GAP üzerinde olduğunun altını çizer olmuşlardır. Ehud Barak'ın ziyaretinin ardından da gazetelerde bu yönde haberler çıkmıştır. Bu haberlerden en ilginci ise Milliyet gazetesinde çıkan "Barak GAP'ı kaptı" şeklindeki haberdir.
Bu haberde İsrail'in GAP'a olan ilgisi bu kez sadece İslami duyarlılığı olan basın kuruluşlarının değil, tüm yazılı basının ilgisini çekmiş ve haberlere taşınmıştı. 31 Ağustos 2000 tarihli Milliyet gazetesindeki haberde İsrail Başbakanı Ehud Barak'ın 1 milyon dolar tutarındaki 6 sulama ve tarım projesinin İsrail'e verileceği yönünde güvence aldığı bildiriliyordu. Bu projeler ihale açılmadan, doğrudan görüşme yoluyla İsrailli firmalara verilecekti. İşte Barak'ın ziyaretindeki bu önemli gelişme, İsrail'in GAP'a olan yakın ilgisine ve GAP ile ilgili her yeni projenin yakından izlendiğine işaret ediyordu. Genelde kapalı kapılar ardında yapılan bu görüşmelerin gerçek sonuçları ise ancak önümüzdeki aylarda, ihaleler gerçekleştikçe ve GAP ile ilgili yatırımlar hayata geçirildikçe ortaya çıkacaktır.
Sonuç olarak, bölgede su bakımından zengin olan Türkiye, ilerleyen günlerde bunun stratejik üstünlüğünü daha da net bir şekilde görecektir. Barak'ın ziyaretinin altında pek çok nedenin yatması muhtemeldir, ancak önemli olan GAP'ın Türkiye-İsrail ilişkilerinde belirleyici faktör olarak her zaman için büyük önem taşıyacağıdır. İsrail eski Büyükelçisi Zvi Elpeleg'in 1995 yılında söylediği "Türkiye'de su da bol, toprak da, ancak bizde her ikisi de yok" şeklindeki sözler, Yahudi Devleti'nin gerçek niyetinin bir ifadesidir: İsrail'in Türkiye'nin hem suyu hem de toprağı üzerinde kısa ve uzun vaadeli planları vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder